Bir kaç adım geri çekilelim ve büyük resmî görelim artık.Ulusal kanallarda her akşam yaptıkları goy goy la bizleri büyük resimden uzaklaştıran ve gündemimiz olması gerekli gerçeklerle aramızda perdeleme yapmaktan başka bir işe yaramayan,ne dediği belirsiz fikirsiz,tarih bilinci olmayan yorumculardan uzak duralım. Siyasi analiz ciddi bilgisel temeli olan tarih birikimi gerektiriyor.ABD nin bölgemizde yıllardır uyguladığı BOP projesi daha büyük bir projenin sadece bir parçasıdır.Bazen genişletilmiş Ortadogu ve Kuzey Afrika projesi olarak adlandırılan bu proje enerji yollarının ABD çıkarlarına göre yeniden düzenlenirken İsrail’inde güvenliğinin sağlanacağı Yen’i bir Ortadoğu öngörmektedir.Ancak bu genişletilmiş hali dahi projenin tamamı değil. BOP un başlangıcından bugüne bölgesel dinamikler ülkemizin aleyhine işlemiş, yaşadığımız günler itibariylede sarsıntılar sınırlarımızı aşıp ülkemiz içine girmiştir.Hemen belirtelimki bu sarsıntılar daha büyük bir karşılaşmanın öncü sarsıntılarıdır.
BOP unda bir parçası olduğu büyük proje ABD nin dünya hakimiyetinin devamı ve ABD gücüne alternatif olacak muhtemel güçlerin doğarken boğulması başka bir tabirle düşük yaptırılmasıdır.
Gelişme ve ilerlemenin şartı Bilim üretebilme gücü+Çalışacak kalifiye nüfus+Enejidir. Büyük resimde ABD nin büyük planının hedefindeki güçte Çin’dir.Çin bilim üretebilme ve çalışacak nüfusa sahipken kendisini besleyecek enerji kaynaklarına sahip değildir. Büyük projenin BOP parçası ile bölgede ABD nin pek çok amacı gerçekleştirilip İsrail’inde Güvenliği sağlanacaktır. Çinin ihtiyaç duyduğu enerji ile Ortadoğunun ihtiyaç duyduğu ve Çinin sağlayabileceği teknoloji alışverişinin buluşması engellenecektir.
Çin devasa nüfusu ve üretim gücüyle komşularının üzerindede kabaran bir okyanus gibi durmaktadır. Çin’den korkan komşularını mecburi müttefik olarak yanına alan ve Ortadoğu’da uyguladığı planla Çin’i yavaşlatmayı ve zayıflatmayı planlayan ABD eninde sonunda Pasifik’te Çin’le karşı karşıya gelecektir.Ancak Bu karşılaşmanın doğrudan büyük bir çarpışma olmayacağını söylemeye lüzum dahi yoktur. ABD alanı ve dozu yavaş yavaş yükselen ve birbirini takip eden bir merdiven teorisi içerisinde bu savaşları organize etmektedir.Konvansiyonel olmayan, bölge bölge ve aşama aşama birbirine eklemlenen basamaklardan oluşan bu savaşı ABD, savaş alanı olarak belirlenen hedef bölgelerde/devletlerde bu bölgelerin halkları arasında bulunan etnik, mezhepsel ve demokratik çelişkilerden devşirdiği ve desteklediği güçlerle yapmaktadır.Afganistan ve Irak’ta uygulanan bu savaş şekli süreci ve sonuçları açısından ABD için çok olumludur. ABD açısından getirileri doyurucu, finansı düşük,yıkımı bölge devletlerinin sırtına vurulan ekonomik bir faaliyettir.Ayrıca bu savaş türü bölgenin kültürel kodlarından dolayı bölge halkları açısından kan davasına dönüşmekte bölge halkları yaşamak ve yaşatmak yerine ölmek ve öldürmek üzerine bitmeyen bir yarışa girmektedirler.Savaşın sonunda şehirleri kendi elleriyle harabe haline getirilmiş, artık aynı masa etrafında oturup konuşamayan, yanyana yaşayamayacak ve savaşa devam edebilmek için ABD yardımı arayacak halkların yaşadığı çökmüş bir kıta kalacaktır. Ve bu sürecin ABD açısından en önemli yanı hiç kimse ABD ve İsrailin adını ve rolünü dahi hatırlamayacaktır.
Bu proje ilerledikçe etkisini daha çok hissetmekteyiz ve korkarımki daha çok hissedeceğiz. Etrafımızda ve içimizde PKK,İŞİD ve FETÖ olarak tezahür eden bu proje adım adım ilerlemekte her adımında acılarımızı biraz daha ağırlaştırmaktadır. Gerek Ülkemiz açısından gerek Türk dünyası açısından savrulduğumuz bu anaforun daha ancak kıyılarında olduğumuzu düşünüyorum.Bu anafor ülkemizi İŞİD, PKK ve FETÖ olarak sarmakta iken Türk dünyasını ve oradan tekrar dönerek ülkemizi nasıl etkileyecektir sorusu asıl sormamız gereken sorudur.Rus hikayeci Anton Çehov un kısa hikayeyi anlatırken kullandığı;”hikayenin başında duvarda bir tüfekten bahsetmişsiniz hikayenin sonunda bu tüfek ateş etmek zorundadır” metaforu yaşadığımız ve yaşayacağımız bu hikayede, bu hikayeyi yazanların niyetini anlayabilmek ve önceleyebilmek için kullanmak zorunda olduğumuz bir ölçüdür.
Irak/Suriye sahasında birdenbire ortaya çıkan ve birkaç devletle aynı anda başarılı savaşlar yapan,taşıdığı ideolojinin geriliğine rağmen sanki hollowood yönetmeni tecrübesi ile görsel bir savaş yürüten İŞİD in kullandığı sosyal medya hesapları bile takip edilip Ortadoğu ve Orta Asya bağlantıları kurulsa zihinlerimiz ve önümüzdeki günler aydınlanır.İŞİD in sosyal medya hesapları takip edildiğinde Irak/Suriye sahasındaki savaşçılarının içinde Uygur,Kırgız ve Tacik asıllı binlerce savaşçısının bulunduğunu göreceğiz.Bu savaşçıların durumu Saddam sonrası kızgın Sünni Araplar sözüyle açıklanamaz.Bu Uygur,Kırgız ve Tacikleri hangi el bu sahaya sürdü, Lojistiği nasıl yapıldı ve yapılıyor soruları bizi doğru adreslere götürecektir.Hibrit ve asimetrik savaş tecrübesini sahada kazanan bu kişiler esas hesaplaşılacak ve engellenmesi düşünülen Çİn cephesi için hazırlanıyor olmasın sakın.Bu savaşçıların Çin üzerine sürülmesi ve Çin’in buna vereceği cevapla kimin canı yanacak.İŞİD e bu savaşçılar eliyle Ülkemizde yaptırılacak eylemler Ülkemiz ve Türk dünyası arasında bir duygusal kopuşa yol açmayacakmıdır. İstanbulda Reina adlı gece kulübüne yılbaşı gecesi yapılan terörist saldırı bu kapının ilk adımı olabilirmi diye düşünsek artık.
ABD ye 1999 da giden Fetullah Gülen’in ,2002 de giden İran Türkleri bağımsızlık hareket lideri Mahmut Ali Çöhreganinin, 2005 ten bugüne ABD de faaliyet gösteren dünya Uygur Kongresi başkanı Rabia Kadir’in bu savaşta yeri ne olacak .Türk dünyası ve Türk milliyetçileri ne yapacak.
Kemal Üçüncü hocamız uzun süreden beri FETÖ nün Kırgızistandaki faaliyetlerine , özelliklerde Manas üniversitesindeki faaliyetlerine dikkatimizi çekiyor.Manas Üniversitesi ve Tayland’da Okulları ile oluşturduğu ağla büyük planın Orta Asya bölümünde rolünü alan FETÖ nün Ne yaptığını inceler, FETÖ elemanlarının Manas Üniversitesi faliyetlerini anlar bu faaliyetleri Suriye/Irak sahasındaki nüfusla toplar ve büyük projedeki yerlerine koyarsak toz duman en azından zihinlerimizden kalkacaktır.Bölgede ve dünyadaki kaosun ortadan kalkmasında önce zihinlerimizde kalkmasına bağlıdır.
100 yıl önce devletimiz olan Osmanlı coğrafyasında kurulmuş olan ve bugün misyoner Okulları olarak adlandırdığımız okullarla ekilen tohumlar üzerimizde hala etkisini devam ettiren Ermeni meselesini gibi onlarca mesele bıraktı.Milleti Sadık’a olarak gördüğümüz Ermeni meselesini kurguladı ve içimizde infilak ettirdi.Etkisini hala yaşıyoruz.100 yıl Sonra aklımızla dalga geçercesine adını Türk Okulları olarak koyduğu eleman ve finansınıda bize yaptırdığı FETÖ okullarının ülke içinde başımıza açtığı gaileler ortada.Ancak Türk dünyasındaki yıkım etkisi çok daha büyük olacak gözüküyor.Daha acı olan şudur ki;Anamız,yârimiz olan vatanımız,rüyamız Turan,Canımız milletimiz,kardeşlerimiz olan Türk halkları, amcamız teyzemiz yeğenimiz olan bölge halkları üzerinde bu ameliyatlar planlanırken ve uygulanırken bizim hala büyük resmî kavrayamayıp olayı “meleklerin cinsiyeti”üzerine bir tartışma olarak görüp o şekilde taraf olup cennet coğrafyamızın cehenneme çevrilmesinde aldığımız,alacağımız roldür.Eğer aklımızı başımıza almaz “Hızır idi,yunus idi” tartışmalarına devam edersek tamir edilemez maddi yıkımlarla birlikte manevi bütün kavramlar ve ideallerimizde içi boş,adı ağza alınamaz ve yaşamda yeri olmayan hale bir hale düşecek.
Bizim olmayan bir savaşa asker yazılmayalım, büyük kuklacıların ellerine verdikleri sahte sevenlerle bu savaşı kendi savaşı zannedenleri uyandıralım.
Kendi projemizi yapalım ve tüm imkanlarımızı kendi projemiz için seferber edelim.