ÜLKENİN KADERİNİ DEĞİŞTİREN YİĞİTLER : FATİH ERYILMAZ
Bu yazımızda sizlere bir kahramanı tanıtmak istiyoruz, Emniyet Amiri Fatih ERYILMAZ 15 Temmuz gecesini öncesini ve bu terör örgütü ile nasıl mücadele edilmesi gerektiğini anlattığı sohbetimizden kısa bir özet aktaracağız.
1975 Kayseri ili Bünyan ilçesi doğumlu. İlköğretim okulu öğretmeni bir baba ve ev hanımı bir annenin 4 çocuğundan birisi. İlk ve orta öğrenimini Kayseri’de yaptıktan sonra 1988 yılında Polis Kolejini kazanarak Kayseri Polis Koleji’nde başladı. 1992 yılında polis kolejinden mezun olarak polis akademisine başladı ve 1996 yılında mezun oldu. 1996 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü bünyesinde komiser yardımcısı olarak göreve başladı. 2000 yılında komiser, 2004 yılında baş komiser, 2007 yılında Emniyet Amiri rütbelerine terfi etti. Halen Ankara Emniyet Müdürlüğü, Özel Güvenlik Şube Müdürlüğünde, Emniyet Amiri olarak görev yapmaktadır.
Akşam 8 gibi mesai bittikten sonra eve gittim. Balkona çıktım uçaklar uçuyor. Kemalist görünümlü Gülenist darbe diye tarif ettiğim girişim eyleme başlamıştı, onu anladım. Çeşitli yerlerde çalışan devre arkadaşlarımla görüştüm ve bu konuda mutabakata vardık. İçeri geçtim silahımı mermimi hazırlığımı yaptım. O sırada il emniyet müdürümüzün “İl emniyet müdürlüğünde toplanın” diye çağrısı geldi. Hemen emniyet müdürlüğüne geçtim. Ön tarafta tanklar ve zırhlı araçlar vardı. Zırhlı araçlarla yol kapatılmıştı. Emniyete girdim. Emir komuta aradım. Maalesef bir toparlanamama hali vardı. Organize olamama sorunu olduğu için ilk yapmamız gereken bir şeyler vardı. En azından belli bir süre karşı koymayı başlatmamız lazımdı. Ben daha kalabalığız -yüz yüzeli kişi falan- zannediyordum. Hatta soran arkadaşlarla da öyle konuşmuştuk. Şimdi mobese kamerasından bakıyorum da elli kişi falanız. Demek ki Allah bire üç bire beş güç veriyor insana ve olduğundan fazla görüyor. Arkadaşlardan kol kola girmelerini istedim. Kol kola girmelerini istememdeki sebep tanka silahla bir şey yapamayız diye. O sırada müzakere yolu arayacağım. Yaptıklarının kanunsuz bir eylem olduğunu aralarında rütbeli muhatap kimi bulabilirsem ona anlatmaya çalışacaktım. Kafamdaki her şey birden bire saniyeler içinde oluyor. Arkadaşlarla kol kola girdik yola çıktık. Ben arkadaşların önündeydim. O sırada zırhlı personel taşıyıcıların üstünde kurulu makineli tüfeklerden bizi taramaya başladılar. Sanki bir film oynuyor ve siz de içindesiniz. Tarama devam ediyor. Asfalt havaya kalkıyor. Yanınızdaki arkadaşınız vurulup düşüyor. Kan akıyor bir yerlerden. Yanımdaki arkadaşımın vuruldum sesiyle ben ona doğru döndüm. Hani tutayım kaldırayım, diye. Baktım benim bacağımdan aşağıya kan akıyor. O zaman vurulduğumu anladım. Elimi sırtıma attım parmağım merminin çıkış yerine girdi. O ara belki üç-dört en fazla beş dakika geçmiştir. İnsan zihni o sırada öyle bir düşünüyor ki kafanıza bir kablo bağlayıp yazıcıya bağlasalar bir çıktı almaya çalışsanız her halde yüz cilt çıkabilir oradan. Anında beyin sayısız işlem yapıyor. Kendimi zırhlı aracın arkasına attım. Elimde çantam vardı. Diğer silahım ve yedek şarjörler ve mermi getirmiştim. Çünkü biz bunların niyetini biliriz görevimizi vazifemizi yapmaya geldik. O sırada o çantam düşmüş. İleri doğru koşarak gidiyorum. Ama aslında aklınızdan binlerce şey geçiyor. Bana koşuyorum gibi geliyor. Bilmiyorum biraz süründüm. Düştüm. Sonra kalktım. O sırada şöyle diyorsunuz: “Ya çocuklarda küçüktü... Hanım da çıkarken şöyle demişti bir sürü şey...” Ölüyorsun bu dünya burada kalıyor bir kelime-i şahadet getir, diyorum. Kelime-i şahadet getirmeye çalışıyorum. O sırada tam önümde bir araba bitti. Birkaç genç: “abi yaralı mısın” dedi. Kafamı salladım. Sanki daha önce tatbikat yapmış gibi. Biri arabayı çalıştırdı. Biri arka koltuğa yatırdı beni. Ona yarama tampon yap, tişörtümle bastır dedim. O çekiniyor belki yaramız acıyacak diye. “Daha sert yap dedim”. Numune Hastahanesine getirdiler beni. Doktorlar hemen müdahale ettiler. Ben ilk yaralılardan biriydim. Benden önce gelen bir iki yaralı vardı galiba. Doktorlar bana müdahaleyi tam bitirmek üzereler, arkasından hastaneyi yaralı bastı. Allah böyle bir geceyi bu millete bir daha yaşatmasın. Maalesef ki bu göz göre göre geldi. Ben değil bir sürü insan bu konuda uyarılar yaptı. Bizim iş başımıza geldikten sonra bir önlem alma yapımız var. İş başımıza gelmeden önceden tedbir alan sistematik bir yapımız yok. Yaşıyoruz Allah’a şükür. Mermi benim karnımdan, böbrek akciğer bağırsaklar ve atardamarın arasından girip hiçbirine değmeden sırtımdan çıkmış. Bizim görecek günümüz yiyecek ekmeğimiz varmış. Öldürmeyen Allah öldürmüyor.
Beni tanıyanlar iyi bilir ki 1988 yılında başladığım Polis Koleji yıllarından bugüne kadar ömrüm FETÖ örgütüyle mücadeleyle geçti. Ana akım siyaset, bürokrasi, medya ve hatta halk bu örgütün efsunu altındayken, en yakınımda bulunanların dahi istihza ile yaklaşmalarına,örgüt mensuplarının ve sempatizanlarının hayatımı karartmalarına rağmen bu mücadeleden geri durmadım. İtibarımdan, mesleğimden, hürriyetimden olma pahasına bu örgütten korkmadım. Yeri geldi kimse selam vermedi, dost zannettiklerimiz görmezlikten geldi. Haksız tayinler, idari soruşturmalar, gözaltılar ve adli kumpaslar gördüm. Bu acılar ayrı hikaye. ”Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.”der Hallac-ı Mansur. Hiç kimse sesimi duymadı ve o cehennemi yaşadım.
Maalesef hayatımı, hürriyetimi, mesleğimi, itibarımı ortaya koyarak örgütün yapacağı pek çok eylemi nokta atışı bir isabetle bildirmeme rağmen kimse dikkate almadı. Romalıları sürekli Kartaca tehlikesine karşı uyaran, Romalılar tarafından deli muamelesi gören Romalı senatör misali deli muamelesi gördüm. En yakınlarım dahi beni duymadı veya duymazlıktan geldi. Bütün bunlara rağmen gece uyumadan gündüz oturmadan bu örgütü takibe, çözümlemeye ve analiz etmeye, ulaştığım bilgilerle de milletimi uyarmaya çalıştım.
Tanıyanların şahitliğiyle sabittir ki 17/25 darbe girişimini, İstanbul’da 2 FETÖCÜ hakimin tutuklu polisleri bırakma girişimini ve 15 Temmuz darbe girişimini (Kemalist görünümlü gülenist darbe şeklinde formülüne ederek) tam isabetle öngördüm ve bağıra bağıra anlatmaya çalıştım. 17/25 Aralık ve 15 Temmuzu yaşamamıza rağmen gerek zamanın çok hızlı akmasından gerekse tüm kanallardan filtreli filtresiz milyarlarca bilginin üzerimize boca edilmesinden dolayı karşı karşıya kaldığımız tehlikenin yeterince anlaşılamadığını düşünüyorum. Sevr ile gerçekleştirmek istedikleri Türk milletini yok etme projeleri büyük taarruzla püskürtülen Haçlılar ve yerli işbirlikçiler (FETÖ) 15 Temmuz itibarıyla yüzlerindeki maskeleri bırakarak saldırıya geçmişlerdir. Amaç çok net olarak Türk’ü yok etmektir.
Karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin niteliği ve niceliği ile ilgili olarak temas edebildiğim herkesi uyarmaktayım. Hem daha geniş bir kitleye ulaşabilmek hem de tarihe not düşebilmek amacıyla acil kodlu uyarılarımı söylemek isterim. Karşı karşıya bulunduğumuz saldırı çoklu bir zeka tarafından ince ince planlanmıştır. Planın sahibi Haçlı güçleridir. Haçlı güçleri FETÖ, PKK ve İŞİD gibi farklı olduğu zannedilen ama aynı amaca hizmet eden pek çok karta sahiptir. İnce bir planla bu örgütler üzerimize salınmaktadır. Bu saldırıya karşı alınacak tüm tedbirler bir yazı boyutuna sığdırılamaz. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi ve haçlının bu darbedeki eli olan FETÖ ye karşı acil olarak alınması gerekli tedbirler:
1. 15 Temmuz 2016 gecesi Türk milleti için 2. Haçova zaferidir.Saflarımız bozulmuş ve yenilgi kaçınılmaz gözükürken aynı Haçova’da olduğu gibi Türk milleti savaşa müdahele etmiş ve düşmanı püskürtmüştür. Düşman büyük bir yara almış ancak ölmemiştir. Pişman değildir ve yeniden harekete geçeceği kesindir.
2. 15 Temmuz gecesi düşman püskürtülmüş ama 17/25 Aralıktan sonra yapılan operasyonlarla FETÖ’nün savaş iradesi kırılamamıştır. Bu irade kırılmadığı müddetçe tehlike devam edecektir. Yaralı düşman çok daha acımasız ve tehlikelidir.
3. Sun Tzu’nun ifadesiyle düşmanı tanımayan onu yenemez. Tehlikenin bertaraf edilmesi ve düşmanın tamamen yok edilmesi için öncelikle düşmanı tanımak gerekir.
4. FETÖ yalnız istihbari dinleme, ihbar, itiraf v.b. yollarla çözümlenemez. Gerek bu yollarla elde edilen bilgiler gerekse devletin arşivinde bulunan bilgilerle elimizdedir. Çok bilgi vardır. Ancak bu bilgileri analiz edip okuyacak bir akıl olmadıktan ve bu akıl kurumsallaşmadıktan sonra bu bilgiler yok hükmündedir. Görmesini bilenler için her şey birbiriyle bağlantılıdır. FETÖ’ye karşı yapılacak harekat akciğer veya kalp nakli ameliyatı gibidir. Ameliyatı yapacak kadro bu ilme ve tecrübeye sahip kişilerden oluşmalıdır. Bu bilgi, tecrübe ve gerekli uygun aletler olmazsa yapılacak harekat başarıya ulaşamaz.
5. 15 Temmuz darbe girişiminde istihbarat kurumlarındaki zaafiyet ortadadır. 17/25 Aralık sonrasında rastlanan FETÖ ile mücadele görevinin kripto FETÖ’cülere verilmesi gibi garabetlerde ortadadır. En basit bir değerlendirmede dahi 17/25 Aralık sonrası istihbarat kurumlarının 1/3’ünün kripto FETÖCÜ’cü olduğu düşünülmektedir. Bu mücadele için görevlendirilenler en ufak bir şaibesi olmayan, daha önceki mücadele tavır ve hayatlarıyla kendilerini ispat etmiş personelden seçilmelidir. Bununda en kolay yolu önceki yıllarda FETÖ tarafından tasfiye edilmeye çalışan personelin görevlendirilmesidir.
6. FETÖ 15 Temmuz gecesi püskürtülmüştür. Ancak örgütün operasyonel ve istihbari gücü 2. bir kalkışmaya yetecek ölçüdedir. Başarısız 15 Temmuz darbe girişimindende ders çıkartacak olan FETÖ daha tehlikeli ve acımasız hale gelmiştir. 17/25 Aralık sonrası yapılan operasyonlarla FETÖ’nün bittigini sanan uyarılarımı dikkate almayarak kulağının üzerine “Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir” yatanlardan özür değil sadece kendilerine gelmelerini bekliyorum.
7. 15 Temmuzda başarısız olan FETÖ 2. bir kalkışmadan önce toplumsal düzen ve güveni hedef alacak ve meydana getireceği kaos ortamında harekete geçecektir.
8. İlk olarak FETÖ 15 Temmuz sonrası kendisine ve sahiplerine karşı oluşan toplumsal mutabakatı hedef alacaktır. Kamuda tasfiyeler yapılırken istihbarat ve diğer bürokrasideki kripto FETÖ’cüler FETÖ’cü olmayanları FETÖ’cü diye ihbar edecektir. Bu ve benzeri yollarla FETÖ’ye karşı oluşan toplumsal mutabakatı dinamitlenmeye çalışacaktır. Gözümüz gibi korumamız gereken ilk konu ve en büyük gücümüz bu mutabakattır. Kim olursa olsun bu mutabakatı bozacak bir söz ve eylemde bulunan FETÖ’cüdür ve haçlıya hizmet eder.
9. Toplumsal kaos yaratmak,devlet ve toplum bu kaosla meşgulken harekete geçmek FETÖ’nün işini kolaylaştıracağından FETÖ etnik ve mezhepsel fayları harekete geçirecek suikastler düzenleyebilir. Etnik ve mezhepsel kesimlerin kanaat önderlerine asker, polis ve istihbaratçılar tarafından yapılmış süsü verilerek suikastler yapılıp suç devletin üzerine atılabilir. Özellikle HDP liderleri korunma altına alınmalıdır. Böyle bir suikast toplumu iç çatışmaya sürükleyerek PKK ve FETÖ ile meşgul olan güvenlik güçleri mecburen bu güçlerini bölmek zorunda kalacaktır. FETÖ bu esnada toparlanmak için zaman bulacaktır. FETÖ’nün gücü, başka bedenlerin içine girip yaşayabilmesinde ve bu bedenlerle eylem yapabilmesindedir.
10. Bu aşamada devlet ve millet olarak en zayıf noktamız düşmanın kullanacağı Kürt kartıdır. Bırakın terörle arasına mesafe koymayı, terör örgütünün bir parçası olan HDP doğal olarak Yenikapı mutabakatında yer alamazdı. Ancak kaderini Türkiye Cumhuriyeti içinde gören Kürt vatandaşlarımızın kanaat önderlerine kesinlikle bu mutabakatta yer açılmalıdır.
11. FETÖ örgütünün diğer İslami cemaatlerin bedenine sızdığı artık herkesin bildiği bir sırdır. 17/25’ten önce kamuda örgütlü olmayan bir çok İslami cemaat, bugün örgütlü konumda gözükmekte ise de hiç bir zaman kamuda dikey örgütlenmesi olmayan bu cemaatlerin birden bire kamuda boy göstermeleri izaha muhtaç dahi değildir. Gerek devlet gerekse bu cemaatler kendilerini ve 2008’den sonra kendilerine katılmış gözüken kamu görevlilerini sorgulamak zorundadırlar.
12. 17/25 Aralık’tan sonra başlayan veSayın Cumhurbaşkanı’ndan başka sahipleneni olmayan mücadelede bir çok devlet yetkilisi eş, dost, akraba, meşrep veya FETÖ’nün şantajından korkmak gibi sebeplerle hem devleti hem cemaati idare etme stratejisi gütmüşlerdir. 15 Temmuzdan sonra ise kurumlarında sakladıkları ve kefil oldukları FETÖ’cüleri hesap sorulacağı korkusuyla daha derine gömmektedirler.
13. İkinci bir kalkışma için FETÖ’nün ordu içinde kalan elemanlarıyla tekrar iletişime geçmesi ve motive etmesi gerekmektedir. FETÖ’nün ordu içinde bulunan elemanları hücre yapısı gereği kendi hücresinden başkalarını tanımamaktadırlar. FETÖ bu elemanlarının senkronizesini “abi” denen sivil mensuplarıyla sağlamaktadır. Bu abi yapılanması bir an önce tespit edilip derdest edilmeliydi. Bu konu en önemli konudur ve yeterli yol alınamamıştır. Eğer 17/25 Aralıktan sonra bu abi/imam operasyonu yapılmış olsa idi, 15 Temmuz yaşanmayabilirdi.
14. ÖKK tıpkı istihbarat kurumları gibi tamamen temizlenmeli ve acilen güçlendirilmelidir. ÖKK envanterine tank, helikopter ve uçaklara karşı kullanılabilecek stinger, tanksavar ve uçaksavarlar konulmalıdır. Bu kuvvet acil müdahale gücü olarak düşünülmeli ve buna göre yapılandırılmalıdır.
15. Özellikle büyük şehirlerdeki emniyet müdürlükleri düşürülemeyecek kaleler olarak yeniden inşa edilmeli, polis özel harekat yukarıda anlatılan ÖKK gibi yapılandırılmalıdır.
16. FETÖ’nün halktaki karşılığının %1 civarında olduğu değerlendirilmektedir. Ancak bu örgüt tüm devlet kurumlarında örgütlenmiştir. Yani en sağlam olan halktır. Bir halk ordu’su olan ve Mehmetçik olarak gönlümüzde her daim yeri olan halk çocuklarının askeri darbelerde kullanılamamasına yönelik eğitim askerliğin başında verilmelidir.
17. Yüksek rütbeli ve sayıca çok ancak vatana ve anayasaya sadık olmayan personeldense vatana ve anayasaya sadık az sayıdaki rütbelilerle mehmetçiklerden oluşacak mobilize olma kabiliyeti ve ateş gücü yükseltilmiş ve moral motivasyonu artırılmış bir TSK acil ihtiyacımızdır. Maddi ve manevi kaynaklar bu yolda seferber edilmelidir. Bu saldırı yalnız bir FETÖ saldırısı değildir ve 15 Temmuzda püskürtülmekle biten bir mesele değildir. Bu saldırı bir başlangıçtır. FETÖ ve diğer terör örgütleriyle devam edecektir. Ancak bu bizi korkutmamalıdır. Milli mutabakat devam ettikçe, akıllı ve hızlı olunduğu müddetçe; ”Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir”
Kaynak : SENCE Dergisi, 2017 Sayı 13, www.sencedergisi.com